Utanmadan
çaldırmak telefonu
uzuuun uzun
art arda yakılan sigaralar kadar
hastane kapısında
ve sessize alınması
ümitlerin...
ve o sessizliğe alınması
yeni doğan bebeklerin
şimdi git sonra gel demeler
sonra...
oysa sorun tam da
burda!
erteleniyor sonralar bile
şimdiler sonra
olunca
kayıkçıııııı
söyle bana
neme gerek böyle hayat
şimdi geleni buyur edemedikten sonra
21 Nisan 2012 Cumartesi
Buruk Dizeler
Gönderen Armağan zaman: 00:52
17 Nisan 2012 Salı
Buruk Dizeler
Biçare
bir kadın...
saçlarını bir yandan diğerine savurdu ve
geçti zaman bugün olasıya dek
ne almakla doldurabildim
ne de vermekle çıkınımı
ve çıkın! diye haykırdım
deSENsiz perdelerin ardından
beni seyreden maskelilere
çıkıp da deSENize
boş yere nefesini tüketme
bana acıyıp da acınacağınız yerde
olsun ama gördüm
gördüm ki
asıl zenginliği dokunmakmış hayatın
dokunabildiğin kadar çok hayatına
bizler gibi biçarelerin
ve asıl güzellik gardını düşürünce inermiş
incineceğini bile bile
kelebeklerin kanatlarında biçarelerin üstüne
Gönderen Armağan zaman: 17:46
Buruk Dizeler
Uçurum
hep bir sonraki adımıma gebe
kıyısında uçurtmalar
uçurduğum
uçurum
uçur
uç...
Gönderen Armağan zaman: 17:19
Buruk Dizeler
Oysa
oysa en sahte itirafları kendine yaparmış insan
öğrendim.
kaçıyor muyum ne
bugünümü manasız kılan
gelen aramalardan, insanlardan ve hatta borçlardan
ve geçmişimden gelen
seneler önce zehre bulayıp da fırlattığım oktan
oysa bugün geldiğinde bizler büyümüş olacaktık hani?
cevaplanmış soruların huzur zerreciklerinden
kartopu yapıp birbirimize atacak
ütopik köyümüzde komşu olacaktık
birbirimize
birbirimiz
bir...
oysa aynı ateşlerde pişecek
ve yanmaz isek eğer
şatafatlı sofralarda arz-ı endam edecektik
tik, tak, tik, tak...
oysa biz ne yanabildik
ne de pişebildik dostlarım
lakin bildik!
bildik ki
neticede insandık
ve insan...
bilemez!
paspas altı ettiği cevapSIZlarının SIZlayacağı vakti
silemez!
gözünün akamayıp da boğazına inen yaşını
koyamaz!
giden dostlarının yerine yenilerini
ve de bulamaz!
zamansız iç geçirişlerinin sebebini...
Beni dostu bilen her kim varsa, ona armağanım olsun.
Gönderen Armağan zaman: 12:19
16 Nisan 2012 Pazartesi
Kesif Dizeler
Düş ve Dua
yağmura, nisana ve yaşıma aldanıp
uçurumları kıyı sanarak
ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim
ırmak inadıyla yürüdüm uzaklara
bir derviş olup yürüdüm uzaklara
yanıldı denektaşım geriye döndüm
Kutsal Sözler Panayırı'na sığınıp
ipeksi bir sessizliğe büründüm:
bir hayat, mahçup ve duru
Tanrım, gülleri
ve sessiz harfleri koru.
Gönderen Armağan zaman: 18:38
7 Nisan 2012 Cumartesi
Vakitsiz Dolunayın Ertesi
Zaman bir şekilde geçti dostlar ve bizler otuz yaşımıza merdiveni dayadık. İran'da geçirdiğim dönemin önemi büyük derim ya hayatımda, sebebi o güne kadar sormadığım soruları sormuş olmamdır kendime. Ortalama şartlarla bir bu kadar sene daha üzerinde soluk alıp vereceğim bu dünya ile alışverişim neydi? Kalan vaktimi ne için mi, nasıl mı, yoksa kimlerle mi geçireceğim daha önemliydi? Bunlar arasından bir seçim yapmalı ve bir daha arkama bakmamalı mıydım, yoksa hepsini dengeleyebileceğim bir çözüm yolu var mıydı? Bu ve benzeri birçok soruyu defalarca kendime sordum, halen de soruyorum, belki de ömrümüm sonuna dek sormaya devam edeceğim.
Lakin emin olduğum, onca şey arasından bana bir anlam ifade edebilen bir tesellim var: Paylaşmak. Öyle ya, hayatta kalabilecek kadar barınıp karnını doyurabilen biz iki ayaklılar, sonu gelmez maddi ve manevi tatminlerin peşinde değil miyiz durmaksızın? Dünya üzerinde ne kadar sefalet varsa sebebi bizi kör edip birbirimizden ayrı düşüren bu hırs değil mi? Çağımızın hastalığı bu bana kalırsa, unutuldukça unutmak... Hey Sen! Her canlının bu dünyaya bir geliş amacı var demiştin ya hani. Benimki de bu olsun öyleyse. Paylaşmak, küçük büyük demeden her şeyi, karşılıksız sevebileceklerimle paylaşmak. Ömrümün son on senesinde bundan en mahrum ettiğim insanlar ise bizzat en yakınımdakiler. Çoğu zaman bir daha ne zaman görebileceğimi dahi bilemediğim; her yola düşüşümde elinde bir tas su ile balkonda kimbilir ne kadar süre ile dikilen annem, metanetli görünmeye çalışsa da her gidişimde kanayan bir parçasını farkında olmadan valizime koyan babam, doğurttuğum ama büyütemediğim kardeşim, ve ben köşeyi dönene kadar indirdiğim yerden kımıldamayan, yüreğimin zindanına mahkum ettiğim sevgilim.
Peki geriye dönüp değer miydi diye soracağımız o gün gelecekti ya hani. Değmeyi bırak yakınından bile geçmiyor halbuki!..
Gönderen Armağan zaman: 10:59