Çerkezköy/Tekirdağ'da yaklaşık 6 ay sürecek askerlik görevim nedeniyle Yaşamaya Dair konular paylaşamayacağım sizinle. Tekrar görüşene dek, CHERISH YOUR LIFE...
10 Aralık 2009 Perşembe
3 Aralık 2009 Perşembe
Gerçekten mi?
Sahip olduğunuz tüm varlıkları, kariyerinizi arkanızda bırakarak bir yıl bounca hiç para harcamadan yaşayabilir miydiniz? Sıkı durun!
30 yaşındaki Mark Boyle 12 ay boyunca bir karavanda tek kuruş bile harcamadan yaşamış. Son parasını dizüstü bilgisayarını çalıştırabilmek için güneş panellerine harcayan "Freeconomist" kardeşimiz yiyeceklerini de kendi yetiştirmiş.
Yine güneş enerjisiyle çalışan duşta yıkanan Boyle, kıyafetlerini ise ya Freecycle adlı web sitesinden ya da çöpten toplamış. Gazete bayilerinden edindiği eski gazeteleri tuvalet kağıdı olarak kullanan İngiliz, diş sağlığı için de sahilde bulduğu mürekkep balığı kemiğinden faydalanmış.
Hayatının en mutlu bir yılını geçirdiğini ve bunu sürdürmeye niyetli olduğunu açıklayan Freeconomist "Zorlukları tabii ki de oluyor; ama banka hesabı, trafik sıkışıklığı gibi dertlerim yok. Para odaklı dünyaya dönmek için de bir neden göremiyorum." diyor.
Önünde saygıyla eğiliyoruz...
Gönderen Armağan zaman: 18:40
16 Kasım 2009 Pazartesi
Invisibles
Bu yıl Uluslararası Nazım Hikmet Ödülü'ne layık görülen 75 yaşındaki Danimarkalı şair Erik Stinus hakkında internette herhangi bir bilgiye rastlayamasanız da, son yıllarını 12 metrekarelik huzurevi odasında geçiren şairi burada bir şiiriyle analım istedik:
Uzaklara Varacaksın
Burada
ama yalnız burada değil,
tüm duvarların
tahta perdelerin
ve kazıklardan yapılmış setlerin
ardında
orada
kanatlar aracılığıyla uçarak
çatıların üstünden, dumanların içinden
arayacak
ve yıldırım düşer gibi
derinlere ineceksin
dolaşanların arasına
yalnız yeri sarsan adımları
ya da
tüy gibi hafif ayakların toprağa basışını
duymak için değil,
ama tek başına giden o erkek
ve nereden nereye gittiğini
bilmeyen o kadınla da
birlikte olmak için.
.....
Gönderen Armağan zaman: 23:33
15 Kasım 2009 Pazar
Bir Başkadır Benim Memleketim
57 yaşındaki Hollandalı psikolog abimiz Dick Osseman 35 yıl önce Türkiye'yi ziyaret ediyor, geliş o geliş. Hollanda'da yaşamasına karşın her sene 4 kere gelmeye çalışıyormuş. Her geldiğinde de gitmediği şehirlere gidiyor tabii ki. Muhtemelen hepimizden çok daha iyi biliyor vatan topraklarını ve bakın kendi web sitesinde nasıl fotoğraflıyor dört bir yanını...
http://www.pbase.com/dosseman
Gönderen Armağan zaman: 19:24
14 Kasım 2009 Cumartesi
Ay'da Su Bulundu!
Sizler sıcak yataklarınızda uyurken NASA'daki abilerimiz bir süredir ayı BOMBALAMAK ile meşgullerdi. Bazıları bunu yeni bir silah üzerinde deneme yaptıklarına yorsa da işin aslı farklı: Bombalama sonrası oluşan kraterden alınan örnekler ve fotoğrafların işlenmesi sonrasında az da değil, önemli miktarda su bulundu. Ben de sizi tatlı uykularınızdan uyandırmak istedim; çünkü bir sonraki hareket Ay'da bir üs(!) kurmak olacak.
İlgilenenler için detaylar burda.
Gönderen Armağan zaman: 01:07
27 Ekim 2009 Salı
Quotes
"Banka soymak, kurup işletmekten daha ahlakidir."
Gönderen Armağan zaman: 02:00
26 Ekim 2009 Pazartesi
Hayırsızada (Sivriada) Katliamı
Hani şimdilerde selde zarar gören köpek barınaklarına ve gazetelerde biçare fotoğrafları basılan hayvancağızlara nasıl kulaklarımızı tıkıyorsak, bilmeyenler için 1911'deki yüz kızartıcı olayı paylaşmak istedim sizlerle Pierre Loti'nin kaleminden:
"...Dört-beş asırlık sadakatten sonra ve kimseyi hiçbir zaman ısırmamış olmalarına rağmen, katliamların en iğrencine mahkûm edildiklerini gördüler. Hiçbir Türk, Hilâl'e uğursuzluk getireceği söylenen bu onur kırıcı görevi üstlenmek istemedi. Bu yüzden serseriler, işsiz güçsüzler ve haydutlar görevlendirildi. Bunlar işlerini demir kıskaçlarla yapıyorlar, zavallı kurbanlarını boyunlarından, ayaklarından götürecek olan mavnalara atıyorlardı.
...İstanbul'un köpeklerinden yüzlercesinin (Bazı kaynaklarda toplam seksen bin kadar köpeğin telef olduğu söyleniyor.) yer aldığı Hayırsızada, Marmara'nın ortasında çöle benzeyen bir kayaydı. İçecek bir damla su yoktu, köpekler orada açlıktan ve susuzluktan öldüler ve bu arada bilinçlerini yitirdiklerinden birbirlerini yediler. Adanın yakınlarından bir kayık geçerken hepsi kıyıya geliyorlardı ve yürekleri parçalayan iniltileri duyuluyordu. Bu, iki ay sürdü. Kayıkları ve insanları ne kadar uzakta olursa olsun gördüklerinde, bütün saflıklarıyla yardıma çağırıyorlardı."
Ve soruyorum:
Birbirini sevmeyi başaramayan insanların hayvanları sevmesi beklenebilir mi?
Gönderen Armağan zaman: 12:18
20 Ekim 2009 Salı
Quotes
"Beni annem mi doğurdu? İlk kez için: Evet! Sonra hayatıma giren her kadınla bir daha doğdum. Her seferinde yeniden ve bazısında yepyeni biri olarak..."
Gönderen Armağan zaman: 00:01
19 Ekim 2009 Pazartesi
Sürgünde Gazetecilik
Dün Sabah'ın New York Times ekini okurken mültecilerle ilgili haberlerin çokluğu dikkatimi çekti. İran'da son seçimlerin ardından çıkan olayları dünyaya duyurmak için çabalayan gazetecilerin karşılaştıkları zorlukların ardından ülkelerinden iltica etmek zorunda kalmaları; toplumsal hareketlerin kalesi olan Fransa'da Paris 18. bölge 14 kapı nolu depoda kamp kuran 19 farklı ülkeden 200o kişinin vatandaşlık hakkı edinebilmek için verdiği mücadele; ve 1990'lı yılların başında Nepal kökenli oldukları gerekçesiyle sınır dışı edilen on binlerce Bhutanlıdan şimdilerde Bronx/New York'ta bir apartmanda yaşam mücadelesi veren bir kısmının hikayesi.
Takip etmek isterseniz, 60 dairelik bu apartmanda yaşayanlardan 25 yaşındaki T.P.Mistral "Sürgünde Gazetecilik" adlı blog'unda deneyimlerini diğer mülteciler ve bizlerle(!) paylaşıyor.
Gönderen Armağan zaman: 18:41
Quotes
"Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."
Gönderen Armağan zaman: 02:56
Bulantı
Jean Paul Sartre'nin kimilerince başyapıtı sayılabilecek bu eserini okumayı yeni bitirdim. Sarte, Varoluşçu akımın öncülerinden olup bu romanda tamamı ile bu konu üzerine eğilmektedir. Şöyle ki: "Kahramanımız yerde gördügü bir taş parçasını eğilip almak istediğinde bunu yapamadığını fark eder; çünkü bu anda varoluşun saçmalığına karşı bir bulantı duymaya başlar. Varlıkların varoluşuna, dünyanın özündeki anlamsız varlığına karşı duyulan bir bulantıdır bu. Sartre'a göre bu bulantı bizi varlıkların kendiliğinden varoluşlarından ve dolayısıyla anlamsızlıktan ayırır ve bilinçli bir varlık olma konumuna getirir." Okumayı, özellikle de felsefeyi sevenlere 1964 Nobel ödüllü filozofun dünyasına küçük(!) bir yolculuk için kaçırılmayacak bir fırsat.
Not: Kendisine layık görülen Nobel ödülünü reddettiğini de belirtelim. Nedenlerine dair girdileri buradan okuyabilirsiniz.
Gönderen Armağan zaman: 01:26
18 Ekim 2009 Pazar
Living the Map
Çağımızın maceraperesti seçiyorum kendisini: Daniel Seddiqui. Çocuk 50 haftada 50 eyalette 50 farklı iş yapmış. Biz de sonuncusunu yakalayabildik: California'da şarap mahzeninde :)
Neden böyle bir maceraya atıldığını ise "Sabahları uyanmak için yeterli motivasyona ihtiyacım vardı." diye açıklıyor.
Kimin yok ki...
Detaylı bilgi için: http://www.livingthemap.com
Gönderen Armağan zaman: 23:16
Polyphasic Sleep
Daha önce duydunuz mu bilmiyorum ama Da Vinci uykusu da denilen çok fazlı uyku yöntemi hakkında aşağıdaki link'te bir blog girdisi (İngilizce) var. Günde dört saat arayla altı kez yarım saatlik uykulara yatıyorsunuz, böylelikle 24 saatin sadece 2 saatini uykuya ayırmış oluyorsunuz. Özellikle blog sahibinin günbegün tuttuğu notları okumak hayli ilgi çekici. Sabredebilirseniz bir serüven edasıyla baştan sona okuyabilir; ya da direkt son günlere tıklayıp bu girişimin nasıl sonuçlandığını görebilirsiniz.
http://www.stevepavlina.com/blog/2005/10/polyphasic-sleep/
Gönderen Armağan zaman: 21:06
amy winehouse - valerie - live lounge
Bir de bu versiyonu dinlemek isteyebilirsiniz: http://fizy.com/s/13pif2
Gönderen Armağan zaman: 19:41
Nefes / Vatan Sağolsun
Bu linkteki içtima sahnesini izleyip filme duygu sömürüsü diye önyargıyla yaklaşanların özellikle gitmesini tavsiye ediyorum. Her ne kadar birçok web sitesinde tür(genre) başlığı altına dahil edilmese de kendi adıma son zamanlarda izlediğim en başarılı gerilim filmi.
Filmin web sitesindeki fotoğraflara da göz atmak isteyebilirsiniz: http://www.nefesfilm.com
Gönderen Armağan zaman: 19:11
17 Ekim 2009 Cumartesi
Savdamız da Acımız da Çok
Habertürk'ün Bekir Coşkun'u kadrosuna katmasını takiben hazırlattığı reklam filminden alıntıdır:
Sen benim parçamsın.
Sevdamız da acımız da çok.
Güzel günlere seninle varmalıyız.
Yerine koyacak hiçbir şey yok.
Ne alaka bilemedim :) ama güzel dörtlük.
Gönderen Armağan zaman: 01:24
Shine
1997 Oscar ödüllü filmde şizofren piyanist David Helfgott Rachmaninoff'un 3. piyano konçertosundan bir bölümü icra ediyor: http://fizy.com/s/150lip
Gönderen Armağan zaman: 00:21
16 Ekim 2009 Cuma
Pedro Almodovar
Bu zamana kadar nasıl oldu da sadece Volver'la sınırlı kaldım hayret ediyorum kendime. Adam tam anlamıyla bir sanatçı, filme doyuruyor sizi. Durmayın izleyin derim. 2002 Best Writing, Original Screenplay Oscar ödüllü Talk to Her ile başlayıp Broken Embraces ile devam edebilirsiniz. Ben öyle yaptım :)
P.S. Film müziklerine özellikle dikkat.
Gönderen Armağan zaman: 19:30