Münevver Karabulut cinayeti, Tophane Olayları (konuyla ilgili Ece Temelkuran'ın bir yazısı), Sinem Erköseoğlu'nun şüpheli ölümü (soruşturma sürdüğü için kimseyi haksız yere de suçlamak istemiyorum) ve şimdi de bu! "E bunlar ne ki, daha neler (mesela Hanefi Avcı'nın tutuklanması hadidesi değil mi!) oluyo ülkemizde..." diye geçiriyo olabilirsiniz şu anda içinizden. Evet farkındayım, çünkü hiç istemesem de, hatta günlük gazete almasam da bu ülkede yaşananlara bir şekilde maruz kalıyorum ve de kayıtsız kalamıyorum. Çünkü her şeyden önce Tolgahan'ın ve diğerlerinin başına gelenler her şeyden önce benim ve sevdiklerimin başına da gelebilir. Öyle tahmin ediyorum ki aynısı sizler için de geçerli...
Burada içinizi karartacak yazılar yazmayı inanın hiç istemiyorum; ama Tolgahan'ın başına gelenler ile bendenizin geçtiğimiz haftasonu İstiklal Caddesi'nde hissettiklerim bir ölçüde kesişti de öyle oturdum masamın başına. Tam da Tolgahan'ın öldürüldüğü Pazar sabahı 04:00 sularında evime dönüyorken tam anlamıyla tiksindim etrafımda gördüğüm insan manzaralarından. Uzun uzadıya anlatacak değilim, az çok tahmin edebiliyorsunuzdur zaten. Dikkatinizi çekmek istediğim nokta ise şu: Babasının söylediğine göre Tolgahan'ın bıçaklandığı sırada olaya tanıklık eden birçok kişi yürüyüp geçmiş. Acaba? Yoksa? Ben de görüp geçmiş olabilir miyim? Öyle bir korku toplumuna dönüştük ki, gözlerim beni yanıltıyo olabilir mi diye düşünmeden edemiyo insan!
Ya siz? Siz olsaydınız ne yapardınız?
P.S. Yakınlarına başsağlığı dileklerimizle...
29 Eylül 2010 Çarşamba
"Omuz attın" diye öldürdüler!
Gönderen Armağan zaman: 16:57
23 Eylül 2010 Perşembe
MADDE - IŞIK
Haziran ayından bu yana gitmek isteyip de gidemediğim sergiye sonunda bugün gitme fırsatını yakaladım. Öncelikle şunu söyliim: Saatler nasıl geçti anlamadım! Sergiyi gezmeye başladığınız 5. katta asansörden iner inmez sizi büyük bir sürpriz bekliyor şimdiden söyliim. Favorilerim:
1) 4. katta, İsveçli sanatçı Christian Partos'un, annesinin portresini yansıyan ışığın yoğunluğunda değişmelere yol açmaya yetecek kadar eğimli gerçek mikro aynalarla pikselleştirdiği çalışma.
2) 2. katta, 3 farklı sanatçının ortak ondulation (su ve ışık medyalarını kullanan imgeler yaratmak için sesi kullanan, zaman temelli bir heykel enstalasyonu) çalışması. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim! Sırf bu eser için dahi gidip görmeniz lazım. Kat görevlisine eserin periyodunu sordum, bir saat dedi. Vay canına dedim ve bir saat boyunca karşısında kıpırdamadan oturdum. Çıkarken yine sordum: "Daha önce burda bir saat duran olmuş muydu?" Tabii ki de hayır. Yine mi? Nedir bendeki bu anormalite!? Valla başkasını bilmem ama ben karşıma çıkacak hiçbir dalgayı kaçırmak istemedim ve de ne yalan söyliim, uzun zamandır tattığım en huzur dolu ambianstı.
İlginizi çektiyse, 9 Ekim'e kadar, Borusan Müzik Evi'nde ücretsiz gezebilirsiniz sergiyi.
İlgisiz, alakasız: Barış Manço'yu özleyenler ne olur el kaldırsınlar!..
Gönderen Armağan zaman: 20:45
22 Eylül 2010 Çarşamba
Quotes
"Çünkü çekici olan şey bir yol seçmek değil, galiba bütün yolları seçebileceğimiz bir yerde olmaktır."
Orhan Pamuk - Öteki Renkler
Gönderen Armağan zaman: 22:58
18 Eylül 2010 Cumartesi
Halka Mal Olmak
Bu videoyu hiç de özenmeden Facebook'ta paylaşabilirdim; ama gönlüm razı olmadı. Yazdığı her kitap yok satmış, her sözü olay yaratmış, çektiği filmler uluslararası arenada ödüller kazanmış, konserlerinde kapalı gişe sahne almış bir adam bundan fazlasını hak ediyor sanırım. Çoğumuzun günlük sıkıntılarını bahane edip ülkeyi terk etmek hususunda tehditler savurduğu bir ortamda, yaşadığı zorluklara rağmen ülkesine hiçbir zaman küsmemiş, hem kendi halkı hem de insanlık uğruna (Soranos dostluk ödülü sahibi ve UNESCO kültür elçisi olduğunu da hatırlatalım) çabalamaya ve üretmeye devam etmiş büyük bir düşünürden bahsediyorum her şeyden önce.
Zülfü Livaneli, önünde saygıyla eğiliyoruz ...
Abarttığımı mı düşünüyosunuz? Öyle olsaydı, dünyaca ünlü U2 grubunun 6 Eylül tarihli İstanbul konserinde bunlar yaşanır mıydı!? Sonuna kadar izleyin lütfen.
Gönderen Armağan zaman: 18:10
Beyin Bedava Da...
Günlerdir süren tartışmalara son nokta konuldu ve KPSS adlı geleceği bana göre muamma sınavın Eğitim Bilimleri bölümü iptal edildi. Ertelenen diğer sınavlarla birlikte tekrar edilecek. Burada dikkat çekmek istediğim husus ise oldukça farklı. Dikkat ederseniz sınavın kopya karışan bölümü çoğunlukla öğretmenlerimizi ilgilendiriyor. Öğretmenlerimizin çilesi ise sadece bununla sınırlı değil. Öncesinde uzunca bir müddet, yoğun bir tempoda dershane koridorlarında bu sınava hazırlanıyolar. Sonrasında da artık hepimizin haberlerden aşikar olduğu atama sorunlarıyla karşı karşıya geliyolar. Dertleri bitmiyor ki, hangi birini yazalım! Çileler memleketi burası. Senelerdir aynı hezeyan. Tayin sıkıntısı nedeniyle bir forumda geçen şu yazışmalara bi bakın lütfen!
Asıl sorun, bunca insanın kaderinin tek bir sınava bağlı olması. Şaşırdınız mı ki kopya çekilmiş olmasına? LGS-ÖSS jenerasyonundan bu çocuklar. Bütün hayatları bu sınavlarla şekillendi, e hayal güçleri de buna bağlı hayli gelişti elbet. Son hadisedeki şu kopya yöntemlerine bir bakın Allah aşkına!!!
Sonra da bu insanların yetiştirdiği çocuklardan medet umuyoruz. Kendimizi kandırmayalım lütfen!..
P.S. Aslında bambaşka bi yazı yazıcaktım bugün ama yukarıdaki haber tüm dengemi alt üst etti. Sizin de gününüzü kararttıysam maruz görün lütfen.
Edit#1: Bi de bu çıktı şimdi başımıza!
Edit#2: Mesela...
Gönderen Armağan zaman: 14:58
16 Eylül 2010 Perşembe
İstanbul'un trafiği mi ? Ya buna ne demeli !!!
Dünyanın en kalabalık ülkesi olmak böyle bir şey olsa gerek. Bilmem haberiniz var mı ama Çin'de geride bıraktığımız günlerde rekorları altüst edecek bir olay yaşandı. Beijing ve Tibet'i birbirlerine bağlayan otoyol 22 gün boyunca yaklaşık 15.000 araca ev sahipliği yaptı. Yer yer 5 saat boyunca milim kıpırdamayan otomobillerden bahsediyorum size! Yukarıda görmüş olduğunuz, helikopterden çekilmiş kuyruğun 120 km'ye vardığı söyleniyor.
Söz konusu felakete ise birtakım yol çalışmaları ve topluca trafiğe çıkan bir grup nakliye kamyonunun neden olduğu belirtiliyor. Kimse kendini kandırmasın. Her ikisi de eminim ki ilk defa olan şeyler değil. Esas sorun, kuyruğun gerisindeki arkadaşların şuursuzca var olan trafiğe, günler sonra bile dahil olması ve daha da önemlisi nüfusu hızla artmakta olan ülkedeki altyapı sorunları. Bu gidişle benzer hikayeleri duymaya devam edicez gibi gözüküyor.
P.S. İlgilenenler için iki farklı makale sunuyorum.
Gönderen Armağan zaman: 19:15
14 Eylül 2010 Salı
Yapmayın İşte Bunu !!!
Efenim, bu da nerden çıktı diye sormayın ne olur! Bu fotoğrafı güzel yurdumum ismi lazım olmayan bir havaalanında çektim. Sırf sizlerle paylaşabileyim diye. Birazdan anlatacağım bu ve bunun gibi mevzuları genelde görmezden geliyor veya geçiştiriyoruz; lakin herbiri bir araya gelip gündelik şehir yaşantımızı çekilmez kılıyor.
Olay şöyle gelişiyor: Bu karenin beş dk. öncesinde çocuklu ve yaşlı yolcuların kapıya gitmesi anons ediliyor. Gayet güzel, onlar önceden içeri alınıyor. İki dk. öncesinde de 15-24 koltuk numaralı yolcular anons ediliyor. İşte ne olduysa ondan sonra oluyor! Bendenizin koltuk numarası 22 olduğu için başıma yukarıda görmüş olduğunuz sahnenin gelebileceğinden korkmuş olmama rağmen, yavaştan kapı önüne doğru yöneliyorum. Bir de ne göreyim! 15-24 arası haricinde herkes önümde, kapıyı zorluyor. Kapıdaki görevlilerle münakaşalar, "Alıverseniz ne olur?" lar, sonunda ellerindeki çantalarla kalabalığı yararak ve söylenerekten geri çıkmacalar...
Soluğumun kesildiğini hissediyorum, el bagajımı olduğum yere bırakıyorum, soğuk terler boşanıyo vücudumun herbir köşesinden. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, sesim çıkmıyo. Heralde diyorum anonsu beklerken uyuyakaldım, kabus görüyorum. Bi an bu manzaranın gerçek olmasındansa kabus görmeyi tercih ediyorum. Ne zaman ki veledin teki çantamı deviriyo, işte o an telefonumu çıkarıp bu fotoğrafı çekiyorum.
Gönderen Armağan zaman: 16:15
6 Eylül 2010 Pazartesi
Yeni Soluk
Kısa bir aradan sonra yayın hayatına kaldığı yerden devam edecek olan Mister Geppetto tekrardan aramızda. Yeni yazar kadrosunda ben de varım. Yüküm artıyor ama bir yandan da heyecan verici gelişmeler bunlar. Üstelik Yaşamaya Dair'den farkı yorum da yapılabiliyor olması. Bir zamanlar fırtına gibi esen bilgi ve eğlence kaynağımıza hak ettiği değeri kazandırmak için var gücümüzle çalışacağız.
Bugünkü ilk post'uma buradan ulaşabilirsiniz.
Sevgiler.
Gönderen Armağan zaman: 18:22
5 Eylül 2010 Pazar
Ponpon Kızlar Meselesi
Burda politik içerikli yazılar yazmayacağıma and içmiştim. Fakat malumunuz son günlerde bir ponpon kız meselesidir almış başını yürüyor. Konunun birçok yanıyla tartışılması gerektiğini düşündüğüm için yazma gereği duydum. Efendim olay şöyle gelişiyor: Ukrayna orijinli Red Foxes gösteri grubunun Türkiye'de düzenlenmekte olan dünya basketbol şampiyonasındaki rutin performansları Türkiye maçlarında dışarıdan müdahale ile engellenmiş. Dış basın da bunu fırsat bilip vermiş veriştirmiş ülkemizde hüküm süren rejim üzerine.
Mevzuya dışarıdan bakınca haksız da sayılmazlar hani. Fakat olayın irdelenmesi gereken birkaç farklı boyutu söz konusu. Bunlardan bir tanesi ve en öne çıkanı basketbol federasyonunun hükümete hoş gözükmek (Kullandığım kelimeleri dikkatle seçmeye gayret gösteriyorum dikkat ederseniz.) için bu tasarrufa gittiği yönünde. Tabii ki de federasyonunun yalanlayıcı açıklamaları da mevcut. Zaten yazıyı yazmadan önce yaptığım ufak çaplı araştırmada da konuyla ilgili makale ve açıklamaların havalarda uçuştuğunun farkına vardım. Bu da konunun sıcak gündemde var olduğunu gösteriyor, ki olması gereken de buydu zaten. Fakat bu işin sorumlusu kimse artık ortaya çıkmalı ve konu daha net tartışabileceğimiz bir düzlem üzerine oturmalı diye düşünüyorum.
Normalde uzun yazılar yazmayarak sizleri sıkmamaya gayret gösteriyorum; fakat bir diğer iddia da söz konusu tedbirin İranlı yetkililerin maçlarda VIP protokolünde boy göstermesi dolayısıyla dış işleri yetkililerimizce alınmış olabileceği yönünde. Hatta doğruysa eğer, olayın kurbanı olan kızlarımız İran maçları oynanırken -normalde protokol tribününün önünde durdukları için- mini etekli kreasyon yerine uzun taytlı kreasyonla sahadaki yerlerini almışlar.
Tabii ki de iddiaların odağında her zaman olduğu gibi AK Parti ve RTE var. Bu konuyu değerlendiren iç basından bir köşe yazısı için sizi şöyle davet ediyorum. Ki söz konusu yazıdan, yukarıda link'ini verdiğim NY Times'ın makalesinde de alıntılar yapılıyor.
Haberi olmayan kalmasın istedim. Boğazımıza kadar EVET ve HAYIR'a batmışken, bu konudan yola çıkarak sağlıklı zihniyet değerlendirmeleri yapabilmemiz ümidiyle.
Herkese keyifli pazarlar...
Gönderen Armağan zaman: 16:01
1 Eylül 2010 Çarşamba
'90s
Her şey ne kadar güzeldi doksanlarda... Çizgi filmden geçilmezdi bir kere. Halı üzerindeki motifler oyuncak arabalarımız için otoyol, Alf ise en yakın arkadaşımızdı. Parlak insanlar yetişti o jenerasyondan. Hepinizle gurur duyuyorum :-p
Konuyu dağıtmadan söyleyeceğime geleyim. Pitchfork adlı müzik portalı yakınlarda doksanların en iyi müzik videolarını belirlemiş. O günleri yad etmek isteyenleri şuraya davet ediyorum.
Edit: En iyi videolardan sonra şimdi de en iyi şarkılar listesi yayında. Meraklısı şöyle buyursun lütfen.
Kaynak: Hafifmüzik
Gönderen Armağan zaman: 17:13